Hukuksal çerçevede tüm yaşanan olayları sizlerle paylaşmak adına  yazılarımızı, bazen olan olaylar üzerinden, bazen ise hukuksal bilgilendirme adına sizlerle paylaşacağız.

Geçtiğimiz günlerde hepimizi derinden üzen uçak kazası ile ilgili bir anekdotu sizlerle paylaşarak size merhaba demek istiyorum.

Hakim, 25 Şubat 2009 tarihli ceza davası duruşmasında “beraat” dedi. Dava meşru müdafaaya ilişkindi. Erkek arkadaşının tacizine uğrayan müvekkilem, bir bıçak yardımıyla erkek arkadaşını ağır yaralayarak kendisini kurtarmıştı.
Memnun bir şekilde mahkemeden ayrılıp arabama bindim. Büroma giderken radyodan Türk Hava Yolları’na ait bir uçağın düştüğünü duydum. İçimdeki memnuniyet hissi, yerini hemen kasvetli bir duyguya bıraktı, çünkü yakınlarımdan biri de o uçaktaydı. Birkaç yere telefon ettikten sonra, o güzel haberi duydum; yakınım kazadan sağ olarak kurtulmuştu. Yaralanmıştı ama şükür olsun ki durumu ağır değildi.
İlk korkum geçtikten sonra, normal bir avukattan bekleneceği gibi, uçak kazasından kimlerin sorumlu tutulacağını düşünmeye başladım.
– Ulaşım sözleşmesine uymadığı ve pilotları özenli davranmadığı için Türk Hava Yolları’nı mı?
– Devreye sokulan kişi ve organizasyon kusurlarından dolayı seyahat bürolarını mı?
– Uçaktaki yapım hatasından dolayı Boeing uçak fabrikasını mı?
Güvenlik Araştırma Kurulu’nun sunduğu ilk verilere göre, kazadan iki taraf suçluydu. Boeing uçak fabrikası ve Türk Hava Yolları.

Bu arada çok sayıda akraba, tanıdık ve arkadaş, kaza geçiren yakınımın ziyaretine geldi. Hemen hemen her ziyarette tazminat miktarı, konuşmaların konusunu oluşturuyordu. Yine her ziyaretten sonra yakınım bana telefon ediyor ve ziyaretçilerden birinin çok yüksek bir tazminattan bahsettiğini belirtiyordu. Yakınıma, yaralanmadan doğan her tazminat davasının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ve tazminat miktarının yaralanmanın ciddiyet derecesine bağlı olduğunu açıkladım.
Kazaya göre kanunlarda hasar, iki kategoriye ayrılabilir:
1) Manevi zarar
2) Maddi zarar
Manevi zarar derken, çekilen acı, kaybolan yaşama sevinci ve üzüntü akla gelebilir. Maddi zarar ise; kaybolan bagaj ve seyahat belgeleri, giysilerin zarar görmesi, ziyaret ve seyahat giderleri, hastane masrafları, dava ve avukat giderleri gibi hususlar anlaşılmalıdır.

Mağdurun vefat etmesi halinde, sadece defin masrafları ve geriye kalan yakınlarının geçim kaybı söz konusu olur. Mağdurun vefatı nedeniyle üzüntü çeken yakınlarının manevi tazminat talebi Hollanda kanunlarına göre henüz gündemde değil. Bununla birlikte politikacılar yeni bir yasa tasarısıyla meşguller. Bu yasa tasarısı, ağır yaralanan veya vefat eden mağdurla yakınlık ilişkisi bulunan kişilere, yakınlık tazminatı vermeyi mümkün kılmayı amaçlıyor.

Eskilerin deyimiyle, her ne kadar bir körün bile bazen karga vurduğu görülse de, ziyaretçilerin tazminatın yüksekliği hakkında söylediklerini fazla ciddiye almamasını kaza geçiren yakınıma tavsiye ettim. Bu tavsiye sadece yakınım için değil, bu yazıyı okuyacaklar için de geçerlidir. Bu tür ‘tavsiyeleri’ fazla ciddiye almayın ve her ne olursa olsun ilk önce uzman bir avukata danışıp, hata yapmaktan kurtulun.

Sevgili okurlarım, sizlerle bu yazımda başımdan geçen bir davanın hukuksal sürecini paylaşacağım.

Neşeli bir şekilde geçmesi gereken eğlence müvekkil için hastanede sonuçlanır ve saldırgan için nezarethanede. Kavganın nedeni: saldırgana göre müvekkil uzun uzun kız arkadaşına bakmış. İri yarı olan bu saldırgan “neden benim kız arkadaşıma öyle bakıyorsun” diye, müvekkilin gırtlağına sarılır. Müvekkil bir nevi mecbur durumda kalarak, çaresizce, kendini savunmaya çalışsa da dayağı yer. Çenesi ve burnu kırılır. Müvekkil şoku üzerinden atar atmaz ağrılarıyla mücadele ederek polise gider ve suç duyurusunda bulunur. Ama yalnızca suç duyurusuyla kalmayarak tazminat davası açmak için avukatlık büromuza müracaat ederek, hukuki yardım ister.

Hukuk, şiddet mağdurlarına aşağıda belirtilen 3 şekilde tazminat için olanak sunmaktadır.

1. Ceza davasında mağdur taraf konumunda olmak.
2. Sivil prosedür başlatılması.
3. Şiddet zararı fonuna müracaat.

Sevgili okurlarım, önce ceza davasında mağdur taraf konumunda olmayı değerlendirelim. Saldırgan taraf cezai kovuşturmaya tabi tutulursa, mağdur tarafın zararını tanzim için davaya müdahil olma ve zararı sanıktan tanzim etmek için taraf olabilir. Bu işlem için “voegingsformulier” adı verilen müdahil olma formunu doldurarak tazminat talebinde bulunulabilir. Ceza duruşmasında bu tazminat talebi mahkemece değerlendirilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise hakimin, sanığa işlenen suç ile ilgili ceza vermesi. Hakim, talep edilen tazminatı uygun görebilir ve karar alabilir. Hakim eğer, talep edilen zararın bir bölümünün yerinde olduğuna karar verirse, diğer bölümün ise görülen ceza davası için çok karmaşık olduğuna kanaat getirirse, tazminatın bir bölümünün tanzimine de karar verebilir. Tanzim edilemeyen diğer bölüm için, mağduru sivil davalara bakan hakime yönlendirebilir.

Sivil prosedür mağdurun kendisi tarafından başlatılmalıdır. Bu işlem için genel olarak avukata ihtiyaç duyulmaktadır. Tanzim edilen meblağ 5 bin Avro’dan az ise avukat mecburi değildir. Sivil prosedür genel olarak yazışma yoluyla başlar. Davacı taraf icra memuru vasıtasıyla davalıya celp kağıdı gönderir. Celpte davacının kim olduğu, ne talep ettiği ve niçin talep ettiği belirtilir. Celpte ayrıca duruşma tarihi ve duruşmanın yapılacağı mahkeme belirtilmektedir. Davalı, celbe karşı yazılı savunma yapabilir. Savunmasında; davacı tarafın taleplerini kabul etmediğini ve neden kabul etmediğini belirtebilir. Bu ilk yazışma turundan sonra mahkeme, tarafların, bireysel olarak mahkemede hazır bulunmalarını isteyebilir. Ayrıca mahkeme ikinci yazılı bir tur yapılmasını, tanıkların ifadelerinin dinlenilmesini veya uzman kişilerin araştırma yapmalarını isteyebilir. Mahkeme sonuç olarak bir karar alır. Bu kararda hakim talep ve savunma hakkındaki görüşlerini belirtir ve tazminatın ne ölçüde ve kabul edilip edilmediğini karara bağlar. Mahkeme ayrıca, mahkeme, katiplik ve icra masraflarının kim tarafından ödeneceğinede karar verir.

Şiddet zararı fonu bir kamu kurumudur. Bu fon şiddete maruz kalmış ve ciddi şekilde hasar görmüş kişilere maddi destek sağlamayı amaçlamaktadır. Suç işleyenin tutuklanıp, tutuklanmadığı veya cezalandırılıp cezalandırılmadığı bu bağlamda önem arz etmemektedir. Önem arz eden konu ise suç işleyen kişinin bunu kasıtlı olarak yapış olmasıdır. Örneğin: olay herhangi bir kaza sonucu olmamış olması gerekmektedir. Mağdura yapılmış olan hasar ciddi boyutta olması gerekmektedir. Mesela iyileşmesi uzun süre alacaksa, vücudun muhtelif yerlerinde iz kalmışsa, ciddi psikolojik rahatsızlıklar veya buna benzer durumlar söz konusuysa. Önemli olan konulardan biride, olayla ilgili mağdurun suçu varmı? Mağdur olayın oluşmasına katkıda bulunmuş mu? Bu tür durumlarda, fon ödenecek olan meblağı vermeyebilir veya daha düşük ödeme yapılmasında söz konusu olabilir. Şiddet zararı fonuna müracaat edebilmek için olayın Hollanda’da oluşmuş olması gerekmektedir. Ödenek almaya hak kazanabilmek için mağdurun Hollanda’da ikamet ediyor olma şartı aranmamaktadır. Ödenek almaya hak kazanabilmek için olaydan sonra üç yıl içerisinde müracaatta bulunulması gerekmektedir. Ödenek almayı hak kazanabilmek için bir diğer şart ise, ödeneğin fail tarafından ödenmesi veya sigorta şirketi tarafından ödenmesi söz konusu olmaması gerekmektedir. Şiddet zararı fonu bir tür emniyet ağıdır. Bu demektir ki mağdur, fondan alınabilecek olan ödeneği, prensip itibarıyla diğer yollardan tanzim edemediği taktirde alabilir.

Yukarda belirtilen imkanlardan müvekkilimi bilgilendirdikten sonra müvekkil gözlerini benden ayırmayınca, kendi kendime acaba neden böyle bana bakıyor diye düşündüm. Doğuştan gözünde şaşı olduğunu anlatınca, birden saldırgan kişinin durumu gözümün önünde canlandı diyebilirim.

İşçi tarafından iş esnasında tek taraflı oluşan trafik kazalarında işverenin trafik kazası sorumluluğu

Mahkemeye giderken yolda arabam kaydı, direksiyon hakimiyetini nerdeyse kaybediyordum. Şansım varmış ki kazaya mahal vermeden olayı atlattım. Kaza olsaydı ne olacaktı? Hasar birileri tarafından ödenirmiydi? Burada iki taraflı trafik kazası falan söz konusu değilki karşı tarafı kazadan sorumlu tutabilesin. Trafik kazalarında haksız olan tarafın sigorta şirketini sorumlu tutabilirsin. Benim burada anlatmak ve aydınlatmak istediğim olay tek taraflı oluşan trafik kazalarını içermektedir. İşçi olarak çalışan ve iş esnasında tek taraflı trafik kazasında hasara maruz kalan kişiler işverenlerini sorumlu tutabilirlermi? Tespit edilen hasar bedelini işverenlerinden (işverenin sigorta şirketi) tahsil edebilme imkanları söz konusu olabilirmi?

Kanunda, işçinin herhangi bir kazaya maruz kalmaması için, işverenin gerekli önlemleri alması gerektiği ve işçiye önlem amaçlı gerekli talimatlarında vermesi gerektiği belirtilmektedir. İşverenin bu önleyici sorumluluğu bayağı geniş bir kapsamı teşkil etmektedir. Trafik kazalarında işverenin bu önleyici sorumluluğu yerine getirip getirmediği pratikte çoğu kez zor tespit edilen bir konudur. Olayın durumu ve oluşu bu tür durumlarda çoğu kez belirleyici nitelik taşımaktadır.
Son yıllardaki içtihatlardan, işverenlerin, işçilerin iş esnasında işledikleri trafik kazalarından, daha önceki yıllara nazaran daha fazla bir şekilde sorumlu tutuldukları dolayısıyla oluşan hasarları ödedikleri söz konusudur. Son zamanlarda daha erken bir şekilde “iyi işverene” mahsus davranış, hakkaniyet ve adalet gibi kavramlar temel alınarak hasar bedeli ödenmesi doğrultusunda karar alınması dikkat çekmektedir. Daha önceki bu tür trafik kazalarında hakimler bu kavramlar doğrultusunda karar almada şimdiye nazaran daha temkinli davrandıkları görülebilmektedir. Bu konuda bir değişiklik söz konusudur diyebiliriz. Örneğin daha önceki durumlarda işveren sorumluluğunu yerine getirmiş olsa bile hakimler, oluşmuş olan hasarın ödenmesi hususunda, yinede işverenin iyi bir işverene yakışır davranışta bulunmuşmudur sorusunu gündeme getirdikleri görülmektedir.

Son yıllardaki alınan kararlarda işverenler, işçiler tarafından yapılan tek yönlü trafik kazalarındaki hasarları ödemeleri doğrultusunda olduğu sıkça görülmektedir. Haliyle bu konuda kesin bir durum söz konusu olmamasına rağmen eğilimin bu yönde olduğunu söyleyebiliriz. Buradan, “iyi bir işveren” kavramından hareket edilirse, trafiğe şu veya bu şekilde katılan işçisini en iyi şekilde sigorta ettirmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Burada yalnızca motorlu taşıt kullanan işçiler kastedilmemekte, bisiklet, motorsiklet veya yaya olarak iş yapanlarda kastedilmektedir. Dolayısıyla iş için trafikte bulunması gereken işçisini iyi bir şekilde sigorta yaptırmayan işveren genel olarak, işçisinin trafikte hasar olayı söz konusu olduğunda bu hasarı ödemekle mükellef olduğu doğrultusunda karar alındığını gözlemlemekteyiz. Bu hasar tek yönlü trafik kazaları içinde geçerli olsa bile.

Bu durum işçinin evden iş yerine gitme veya gelme esnasında oluşmuş kazaları içermemektedir. Çünkü evden işyerine giden işçi işini ifa etmesi esnasında kazaya maruz kalmadığı söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla evden işe veya işten işe arasındaki ayırım ile ilgili tespitinin yapılmasında zor gibi görülmektedir. Bu tür durumlarda kişinin karşılaşmış olduğu etkenler, durumlar önemli rol oynamaktadır.

Yukarda belirtilenleri göz önünde bulunduracak olursak, işverenlere verilmesi gereken en önemli tavsiyenin, eğer işçiniz gerek motorlu gerekse motorsuz taşıtla trafiğe çıkması söz konusuysa çok iyi bir sigorta yaptırmanızda yarar görülmektedir. Standart Sorumluluk Sigortası motorlu taşıtlarla işlenmiş olan kazaları, genel olarak, karşılamamakta olduğunuda bilmekte yarar görülmektedir. Sigortanızın bu tür durumlarla oluşabilecek hasarları karşılayıp karşılamadığını ve yeterli derecede sigorta yapılıp yapılmadığını en iyi sigorta acentenize sormanızda yarar olduğunu söyleyebilirim. İşçinin maruz kalabileceği hasar, ömür boyu gelirden yoksun kalma, ömür boyu sakat kalma durumu ve tazminat olabilmektedir. Bu tür durumlarda ödenecek olan meblağlarda büyük bir miktar teşkil etmektedir.

Benim işverenim, bana işyerimizin çok iyi bir şekilde sigorta yapıldığını belirtti. Eğer görevlilerden herhangi biri iş esnasında trafikte herhangi bir kazaya maruz kalması durumunda “kazaya kurban gitme” gibi bir durumun söz konusu olmadığının önemle altını çizdi. Dolayısıyla rahat bir şekilde arabama binerek işimi yapabilirim, ama haliyle kaza yapmamak için gerekli dikkatide göstermemde yarar var.